Günümüzde Belçika ile Türkiye arasındaki ikili ve çok taraflı ilişiler yoğun bir şekilde sürmektedir. Aynı zamanda en önemli AB kurumlarına ev sahipliği yapan ve AB’nin kalbi olarak nitelendirilen Brüksel, Türkiye’nin AB üyeliğini koşullu olarak destekleyen ülkelerden biridir.
Belçika liderleri, özellikle Türkiye’nin AB müktesebatında yer alan tüm kriterleri yeterli düzeyde karşılamasının büyük önem taşıdığını önemle vurgulamaktadırlar. Türkiye’nin AB aday ülkesi ilan edildiği 1999 yılında, dönemin Belçika Başbakanı Guy Verhostadt’in ve AP’deki grubu ALDE’nin (Avrupa için Liberaller ve Demokratlar İttifakı) Türkiye’nin aday ülke ilan edilmesi için oldukça olumlu bir rol oynadıkları söylenebilir.
Söz konusu olumlu tutumun aslında iki kaynağı olduğu görülmektedir. Bunlar; bir taraftan Belçika’daki Türk topluluğunun ülkeye entegrasyonun pekiştirilmesi ve diğer taraftan ise Belçika’nın dış politika hedefleri çerçevesinde AB’nin ve NATO’nun güçlendirilmesi olarak ifade edilebilir.
Bu çerçevede Belçika, 2005 yılında Türkiye ile üyelik müzakerelerinin başlamasına engel oluşturmayıp müzakerelerin Türkiye tarafından ciddi bir şekilde ele alınması gerektiğinin birçok defa altını çizmiştir. 2010 yılının ikinci yarısında AB Konseyi Dönem Başkanlığını da üstlenmiş olan Belçika, dönem başkanlığı sırasında özellikle Türkiye’nin AB müktesebatına sadık kalması gerektiğini ve ancak bu çerçevede fasılların müzakereye açılabileceğini dile getirmiştir. Ancak tüm bunlara rağmen o dönemlerde herhangi bir yeni fasıl açılamamıştır. Anılan dönemde yeni bir faslın açılamasının mümkün olmaması ise Kıbrıs sorunuyla bağlantılı olduğu söylenebilir.
2000’li yıllardan sonra hızla artan görüşmeler Belçika’nın, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olan tutumunu olumlu yönde etkilese de 2015 yılına geldiğinde mülteci krizinin etkilerinin artması ile beraber, Belçika yetkilileri Türkiye daha fazla işbirliği ve Türkiye’nin üyelik için daha fazla çaba göstermesi gerektiğini dile getirmiştir. Örneğin Belçika Başbakanı Charles Michel, Türkiye’nin AB üyeliğinin çok uzakta olduğunu söyleyerek, AB üyeliğinin Türkiye’nin tutumuna bağlı olduğunu ifade etmiştir.
İnsan hakları, yargı bağımsızlığı ve basın özgürlüğünün AB’nin önemli değerlerinden olduğunu da ifade eden Michel, bazı fasılların açılması ile daha açık bir diyalog imkânı da sağlanabileceğini belirtmiştir. Ayrıca 2015 yılında Belçika Parlamentosu’nda 1915 olaylarına ilişkin bir kararın kabulü, iki ülke arasında daha önce benzeri görülmemiş bir krize neden olmuş ve Türkiye’nin tepkisine yol açmıştır. İki ülke arasında yaşanan bu gerilim, diplomatik bir krize neden olsa da, devletler birbirlerine tek taraflı veya karşılıklı yaptırımlarda bulunmamışlardır.
Türkiye’nin AB üyeliğinin ancak gerekli koşulların sağlanması halinde gerçekleşebileceğini savunan Belçika, Mart 2016’da düzenlenen Adalet ve İçişleri Konseyi toplantısının ardından bir açıklama yaparak Türkiye ile AB’nin yabancı savaşçıların hareketlerinin izlenmesine yönelik birlikte çalışması gerektiğini de bildirmiştir. 2008 küresel finansal kriziyle beraber kendi içindeki kırılmalar ile mücadele eden AB, aynı zamanda son dönemlerde yaşanan mülteci krizi ve küresel terör olayları ile de aktif bir şekilde mücadele etmektedir.
Suriye krizinin sebep olduğu sığınmacı akınıyla beraber, Türkiye ile daha yakın işbirliğine giden AB, yapılan görüşmelerde mali destek, sınır yönetimi, insan kaçakçılarıyla mücadele, bütünleşme politikaları ve vize serbestliği konularının yanı sıra Suriye’de muhtemel tampon bölge oluşturulması gibi konuların Türkiye ile AB tarafından birlikte ele alınması gerektiğini belirtmiştir.
Deniz Servantie
İKV Uzman Yardımcısı
E-Mail: dservantie@ikv.org.tr