1991 yılında SSCB’nin yıkılışı ile beraber dünya arenasında önemli bir aktör ortaya çıkmıştı, Rusya Federasyonu. Hâlihazırda nükleer güce sahip Rusya Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinden bir tanesi. Elbette, bu niteliklerin Rusya’nın dünyadaki öneminin ve gücünün simgesi olarak görülmesi mümkün.
Rusya’nın, bu çerçevede, Amerika Birleşik Devletleri, Britanya, Fransa ve Çin Halk Cumhuriyeti gibi küresel bir dış politikası olan sayılı ülkelerden bir tanesi olduğu ifade edilebilir. Örneğin, başta Suriye krizi gibi Ortadoğu konularından Avrupa’nın savunma mimarisine kadar uzanan geniş bir dış politika alanında aktif bir aktör olan Rusya’nın dünya arenasında kilit bir rol olduğu görülüyor. Aşağıda, siz okuyucularımız için son zamanlarda Rusya ve yakın coğrafyasında yaşanan önemli gelişmeleri derledik. İyi okumalar dileriz.
2013 yılının Kasım ayında eski Sovyet cumhuriyeti olan Ukrayna’da hükümete karşı başlayan protestolar, dönemin Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç rejiminin çöküşüne yol açmıştı. Ukrayna halkının bir bölümü söz konusu harekete “Euromeydan” ismini takmıştı. Bilindiği gibi, o dönemde Ukrayna ve AB arasında bir ortaklık anlaşmasının imzalanması planlanıyordu. Ukrayna hükümetinin ortaklık anlaşmasının askıya alınması kararı başta başkent Kiev olmak üzere Ukrayna’nın belirli şehirlerinde ciddi protestolara yol açmıştı. Vladimir Putin’in yönettiği Rusya ise bu anlaşmaya Rus çıkarları doğrultusunda şiddetle karşı çıkıyordu. Bu anlamda Rusya’nın en ciddi kaygısı, AB ile ilişkilerinin gelişmesi akabinde Ukrayna’nın NATO’ya yaklaşmasıydı.
SSCB’nin çöküşünden beri NATO –bunu anlamak için haritaya bakmak yeterlidir– Rusya sınırlarına ciddi şekilde yakınlaştı. Örneğin, Baltık ülkeleri olan Estonya, Letonya ve Litvanya 2004 yılında NATO’ya katılmıştı. Bu noktada 1991 yılında dönemin ABD başkanı George H. W. Bush ile dönemin SSCB devlet başkanı Mihail Gorbaçov arasındaki görüşmeyi hatırlatmakta fayda var. Amerikan lideri, Doğu ve Orta Avrupa ülkelerinde komünist rejimlerin çöküşü ve Almanya’nın birleşmesinin ardından, Sovyetlere NATO’nun eski Doğu Almanya’nın ardından yeni ülkeleri bünyesine katmayacağı sözünü vermişti. Ancak bilindiği üzere, 1990’lı yıllar boyunca NATO’nun açık kapı politikası devam etmiş ve hatta NATO Batı Balkanlar’da doğrudan müdahalelerde bulunmuştu (örneğin 1999 yılındaki Kosova Savaşı). 2013 yılındaki Ukrayna krizi de bir şekilde söz konusu politikanın devamı olarak görülebilir. Yanukoviç rejiminin çöküşüyle beraber ülkede belirsizlik baş göstermişti.
Son yıllarda AB ile Rusya arasındaki ilişkilere bakıldığında, başta enerji politikaları olmak üzere ilişkilerde ekonomik meselelerin önemli bir yer tuttuğu ifade edilebilir. Bununla beraber taraflar arasındaki ikili ekonomik ilişkilerde ve yatırımlarda önemli bir oranda bir ilerleme oldu. Bu bağlamda da Ukrayna’nın stratejik açıdan son derece kilit bir yerde bulunduğu ifade edilebilir. Başta Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri olmak üzere AB’nin Rusya’ya enerji alanında ciddi oranda bağımlı olduğu aşikâr. Bu noktada, Rusya’nın Ukrayna’dan geçen birçok doğal gaz boru hattı bulunduğunu hatırlamakta fayda var.
Bu kapsamda Rusya’nın Ukrayna’ya ve AB ülkelerine karşı elinde ciddi bir ekonomi ve enerji kartının olduğunu söylemek mümkün. Bununla birlikte Ukrayna krizi ile beraber Rusya’nın Mart 2014’te Kırım’a müdahalesi ve hatta ilhakı ile taraflar arasında kronik bir kriz havasının geliştiği görülüyor. Ancak, ikili ilişkilere yaptırımların uygulanmasıyla beraber AB ile Rusya arasındaki ticaret ve yatırımlar olumsuz etkilendi. AB’nin Eylül 2016 tarihli yaptırımların uzatılması kararı da, Moskova ile Brüksel arasındaki ilişkileri olumsuz yönde etkilemeye devam ediyor. Bu çerçevede AB ülkelerinin, özellikle enerji alanında, farklı enerji kaynak rotaları arayışına girdiği söylenebilir.
Deniz Servantie
İKV Uzman Yardımcısı
E-Mail: dservantie@ikv.org.tr