İngiltere'deki AB referandumunda halkın yüzde 52'sinin "AB'den ayrılalım" yönünde oy vermesi sonucunda ortaya çıkan ayrılma sürecinin 4 yıla kadar sarkabileceği uzun vadede konuya yönelik bir tespit yapmanın zorlukları dikkat çekmektedir. Ancak Brexit’in AB’nin geleceği açısından derin etkiler yaratması beklenmektedir.
Referandumun en önemli etkilerinden birisi de, yarım asrı aşan bir tarihe sahip olan Avrupa projesini tehdit eden AB şüpheciliğinin tekrar gündeme taşımış olmasıdır. AB şüpheciliği bugün birçok Avrupa ülkesinde sosyal, ekonomik ve siyasi hayatı etkilemektedir. Broşürümüzün bu bölümünde AB şüpheciliğin Brexit ile ilişkisi tartışılacak ve bu bağlamda belirli ülkelerde referandumla birlikte artan AB şüpheciliği incelenecektir. Şüphecilik incelenirken bu konuyla ilgili siyasi partilerin görüş ve hedeflerine de yer verilecektir.
Avrupa entegrasyonuna, kuşku, güvensizlikle yaklaşma, karşı çıkma anlamında kullanılan AB şüpheciliği (Euroscepticism) kavramının kaynağı olarak her zaman İngiltere gösterilmiştir. Hatta hatırlanacağı üzere bu kavram ilk kez 1986 yılında dönemin İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher’ın AB’ye olumsuz tavrı bağlamında kullanılmıştı. Ne var ki, “AB şüpheciliği” kavramı günümüzde sadece İngiltere ile sınırlı değildir. AB’nin karar alma mekanizmalarının yavaş işlediği, küresel sorunlara cevap vermekte ciddi sorunlar yaşadığı, sadece Ada sakinlerinin şikâyet ettiği bir durum değil. Aksine söz konusu sorunlar Avrupa’da yaygın bir tartışma konusu. AB şüpheciliğinin Maastricht Antlaşması sonrasında Avrupa genelinde güçlenmeye başladığına inanılıyor. 2008 küresel mali krizi ve bu krizin AB içinde yarattığı ciddi sorunlar, “Euro krizi”, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan mülteci akını AB şüpheciliğini güçlendirmiştir.
PEW araştırma kuruluşunun 4 Nisan-12 Mayıs 2016 tarihleri arasında 10 AB üyesi ülkede (Polonya, Macaristan, İtalya, İsveç, Hollanda, Almanya, İspanya, İngiltere, Fransa, Yunanistan) yaptığı araştırmanın sonucu, bu yaklaşımın Avrupa’nın genelinde yükselişte olduğunu göstermektedir. PEW araştırmasının yapıldığı 10 ülke AB nüfusunun yüzde 80’ini barındırıyor ve bu ülkeler AB Gayri Safi Milli Hasılası’nın yüzde 82’sine sahip. Bu 10 ülkenin toplamında AB’ye olumlu bakanların oranı yüzde 51, olumsuz bakanların oranı yüzde 47’dir. Entegrasyon çerçevesinde Brüksel’e verilen bazı yetkilerin ulusal hükümetlere geri verilmesini isteyenlerin oranı yüzde 42, Brüksel’e daha fazla yetki devredilmesini isteyenlerin oranı yüzde 19’dur.
PEW araştırması ayrıca insanların ideolojik duruşları ile AB’ye bakışları arasındaki bağı da incelemiştir. AB şüpheciliği, İspanya gibi bazı ülkelerde sol kesimler arasında daha güçlü olsa da ağırlıklı olarak sağ-muhafazakâr kesimlerden kaynaklanmaktadır. Nitekim 24 Hazirandan sonra sağcı liderlerden gelen referandum çağrıları bunun en belirgin örneğidir. Hatırlanacağı üzere Hollanda'da göçmen karşıtı duruşuyla bilinen Geert Wilders, ülkesinin AB üyeliği konusunda referanduma gidilmesi çağrısında bulunmuştu. Yapmış olduğu açıklamada Wilders, "Kendi ülkemizin, paramızın, sınırlarımızın ve göç politikamızın kontrolünde biz olmak istiyoruz" demişti.
Benzer bir çağrı da Fransa’dan gelmişti. Fransa’da ki Ulusal Cephe (Front National, FN) Partisi’nin lideri Marine Le Pen, Fransa'da da ülkenin AB üyeliği için referandum yapılmasını istemişti. Le Pen Twitter sayfasına, "Özgürlüğün zaferi" yazmış ve şu yorumda bulunmuştu: "Şimdi aynı referandumun Fransa'da ve AB üyesi diğer ülkelerde de yapılması gerekir." Le Pen'in yardımcısı Florian Philippot da, Twitter sayfasına, İngiltere'nin AB'den ayrılma kararına atıfla, "Şimdi sıra bizde. #Brexit #Frexit" yazmıştı. Göçmen ve AB'nin ortak para birimi Euro karşıtı söylemleriyle de bilinen Ulusal Cephe Fransa'da, İngiliz halkına AB'den ayrılma yönünde oy kullanması çağrısı yapan tek partiydi.
Özetle, Brexit AB’nin prestijini zedelemiştir. Avrupa entegrasyonu açısından bir gerileme anlamı taşıyan Brexit, diğer üye devletlerdeki Birlik karşıtlarına güç vermiş ve kendi ülkelerinde Brexit tarzı referandumlar yapma yolunda adımlar atmalarına neden olacaktır. Bu durumun somut göstergeleri olarak yukarıda da açıklamalarına yer verilen; Fransa’da Le Pen’in Frexit yapılması çağrısı ve Hollanda’da Özgürlük Partisi (Partij voor de Vrijheid, PVV) lideri Geert Wilders’in AB referandumu yapılması gerektiğini açıklaması gösterilebilir. Peki, kimdir bu partiler? Hedefleri nedir? Oy oranları nedir? Bu gibi sorulara daha yakından bakmak gerekir. Fakat bütün sorulardan önce giderek tırmanmakta olan AB şüpheciliği (Euroscepticism) kavramına anlamakta yarar var.
Deniz Servantie
İKV Uzman Yardımcısı
E-Mail: dservantie@ikv.org.tr