Avrupa şüpheciliği (Euroscepticism) veya başka anlamıyla AB karşıtlığı, genellikle AB fikirlerini ve kurumlarını eleştiren veya doğrudan karşı çıkan insanların siyasi görüşüne denir. Söz konusu şüpheciliğin temel kaynağına bakıldığında; öncelikle Avrupa bütünleşme projesinin Avrupa ulus devletlerini zayıflattığı düşüncesi olmakla beraber, Avrupa şüpheci olan kişiler bu bütünleşmeyi yavaşlatmak, durdurmak veya topyekûn olarak tersine çevirmeyi arzulamaları bu düşüncenin kaynağını oluşturmaktadır.
AB şüpheciliğin altından, AB kurumlarının demokrasi açığı olduğu (democratic deficit), AB kurumlarının fazla bürokratik bir yapısı olup ve halklardan uzak oldukları da dile getirilmektedir. Buna ek olarak AB şüpheciliğinin katı ve ılımlı kategorilere ayrıldığını da belirtmek gerekir. Katı AB şüpheciliği, AB’ye topyekûn karşı olmakla birlikte bu görüşe sahip partiler ülkelerinin AB’den ayrılmasını talep etmektedir. Buna örnek olarak Fransa’da Ulusal Cephe (Front National, FN) ve Hollanda’da Özgürlük Partisi (Partij voor de Vrijheid, PVV) verilebilir. Buna karşın ılımlı AB şüpheciliği ise, AB’nin hâlihazırdaki altyapısına karşı çıkarken, AB’den ayrılmayı talep etmemektedir. Bu görüşü benimseyen siyasi partiler, AB’nin özellikle federal bir yapıya dönüşmesine karşı çıkmaktalar. Polonya’daki Kanun ve Adalet Partisi (Prawo i Sprawiedliwość, PiS) bu görüşe sahiptir.
AB şüpheciliği, 1957 yılında imzalanan ve AB kurumların temelini oluşturan Roma Antlaşmasına kadar uzanmaktadır. Örneğin, 1954 yılında Fransa’da yapılan Avrupa Savunma Topluluğunun (European Defence Community) kurulmasına ilişkin parlamento oylamasında De Gaulle ve Komünist Partili parlamento üyeleri katılma fikrine karşı çıkmıştır. Bunun temel nedeni ise; bu toplulukta Federal Almanya’nın bulunacak olması parlamento üyelerinin aklında Almanya’nın yeniden silahlanma fikrinin yeniden oluşmasıdır.
1992 yılında Hollanda’nın Maastricht kentinde imzalanan ve AB’nin kurucu Antlaşması ile beraber AB şüpheciliğinde birçok üye ülkede artış görüldüğü söylenebilir. AB’ye verilen yetkilerin ticaret gibi alanlardan daha çok dış politika, sosyal güvenlik, eğitim ve kültür gibi alanlara da kayması sonucunda üye devletlerde, “Maastricht sonrası bunalım” yani üye devletlerin AB’ye karşı bir tepki olarak desteklerini azaltması söz konusu olmuştur.
AB şüpheciliği farklı AB üye ülkelerinde Avrupa entegrasyonuna ilişkin atılan adımlara yönelik düzenlenen referandum sonuçlarından yansıma da bulduğu söylenebilir. Örnek olarak 1992 yılında Danimarka’da Maastricht Antlaşması’na ilişkin düzenlenen referandumda, seçmenlerin yüzde 49,3’ü Maastricht Antlaşması’na karşı oy vermişti. Buna rağmen 1993 yılında düzenlenen ikinci referandumda seçmenlerin yüzde 56,7’si söz konusu Antlaşmayı kabul etmişti. Aynı şekilde, 2005 yılında Fransa ve Hollanda’da AB Anayasası’na ilişkin referandumda, sırasıyla, Fransız seçmenlerin yüzde 54,68 ve Hollandalı seçmenlerin yüzde 61,54’ü söz konusu anayasaya karşı oy vermişti. Danimarka örneğine benzer bir şekilde İrlanda’da 2008 yılında Lizbon Antlaşması’nın kabulüne ilişkin düzenlenen referandumda İrlandalı seçmenlerin yüzde 53,4’ü söz konusu Antlaşmaya karşı oy verirken, 2009 yılında düzenlenen ikinci referandumda ise İrlandalı seçmenlerin yüzde 67,13’ü 2008’de olan referandumun tersine karar çıkmıştır.
Deniz Servantie
İKV Uzman Yardımcısı
E-Mail: dservantie@ikv.org.tr