İstanbul’da hafriyat kamyonlarının ya da beton mikserlerinin karıştığı kazalarda son 20 ayda 38 kişi hayatını kaybetti, pek çok insan yaralandı, sakat kaldı. Kayıt altına alınmamış olanlarla birlikte gerçek ölümlerin çok daha fazla olduğunu tahmin etmek zor değil. Bu vahim tablo, son yıllarda çığırından çıkmış şekilde devam eden inşaat, devasa projeler ve kentsel dönüşüme dayalı kalkınma faaliyetlerin sonucunu yansıtıyor.
“İnşaata Dayalı Büyüme Modeli” stratejisi devam ettiği sürece de hafriyat kamyonları hayatımızda ve evimizin yanı başında olmaya devam edecek. Çözüm noktasında harekete geçen İstanbul Büyükşehir Belediyesi geçtiğimiz hafta, şehirdeki hafriyat, moloz ve hazır beton taşıyan kamyonlara araç takip cihazları takarak GPS ile izlemeye başlayacağını duyurdu. GPS diğer adıyla Araç takip sistemi ile 7/24 araçların konumları uyduları üzerinden takip edilebilir. Aktif hızları, gittiği güzergâhlar, yakıt tüketimi, duraklama yaptıkları noktalar gibi birçok bilgiyi rapor edebilmektedir. Bu uygulama geç kalınmış ama olumlu ve önemli bir ilk adım niteliği taşımaktadır. Fakat tek başına yeterli olmadığı kanaatindeyim.
Özellikle, şerit ihlali, fazla yük taşıma ve brandasız yola çıkma gibi pek çok trafik suçları nasıl denetlenecek? Yollarda kamyonları fiziki olarak denetleyecek kaç ekip arabası, kaç sabit kontrol görüyoruz? “Ne kadar hız, o kadar prim” sloganıyla şoförleri potansiyel katil haline getiren patronların da denetlemesi gerekmez mi? Bu soruları altını çizerek tekrar sormakta ve tartışmakta yarar var.
Tartışılması gereken bir diğer konuda rüşvet operasyonu ile ilgilidir. İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerinin takibi sonucu kirli ilişkiler gün yüzüne çıkmıştı. 24 Temmuz 2017 tarihli kamuoyuna yansıyan haberde “İstanbul'da düzenlenen rüşvet operasyonunda, kamyon ve ağır tonajlı araçların, yasak olan saatlerde trafiğe çıkmalarına izin verdiği öne sürülen 60 trafik polisinin de aralarında bulunduğu 114 kişi gözaltına alındığı ve soruşturma başlatıldığı” yazıyordu.
Rüşvetin faturasını sonunda biri öder. Bu tür rüşvetlerde fatura insanların canıyla ödeniyor. Bu noktada, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısının verdiği kararları kamuoyuyla paylaşması önemlidir. İnsan canına kastedenlerin adalet önünde hesap vermelerinin sağlanması, bu tür ihlallerin tekrarının önüne geçilmesi açısından gereklidir.
Sefa Ezgin
E-mail: ezgin.efe@gmail.com