90’lı yılların unutulmaz isimlerinden Barış Manço ile başlamalı söze. Dönemin en naif, mahalle aşkını, esnaf diyaloğuyla harmanlayan Manço, bugün hala yüreklerdeki yerini koruyor.
Bir anda Sezen abla çıkıyor radyoda “simitçi, kahveci, gazozcu…” Bir düşüncedir alıp götürüyor beni. Nerede sokak satıcıları, esnaf nerede? Küçüktüm, mahallenin simitçisinin sesi hala kulaklarımda, her sabah saat 11’ de geçen sütçünün sesi ise alarm görevi görürdü evimizde. Önce her sabah okula giderken günaydınlaştığım simitçi amca kayboldu, sonra sütçü… Zaten çocuklar da oynamaz oldu sokaklarda. Mahalleler iyice sessizleşti.
Şimdi sokak satıcılarının sesleri çoktan hatıralarda kalırken, işletmelerin çoğu krizden şikayetçi. Küçülmeye gittiklerini söylüyor, günü kurtarmaya çalışıyorlar.
Peki ya küçük esnaf? Üreticinin, tedarikçinin can damarı olan küçük esnaf, bu krizden nasibini fazlaca alıyor. Büyük parakende zincirlerinin piyasaya girişiyle birlikte ilk darbesini alan küçük esnaf, 2018 seçimi sonrası gerçekleşen kriz ile iyiden iyiye güç kaybetmiş, dış mihrakların Türkiye ekonomisine karşı öldürücü darbesine yenik düşmüştür.
Ekonomi zincirinin en zayıf halkası halini alan küçük esnaf, domino etkisi yaparak dağıtım firmaları, yan sanayi, üreticiler derken holdinglere kadar etkisi uzanan büyük krizin ilk adımı oluyor. Mal tedarik edemeyen küçük esnaf, üreticiyi, üretici dağıtımı etkiler ve bu etkileşim sürer gider.
Bu zayıflık neden?
Bir güvensizliktir gidiyor. Sokakta insanlar birbirine güvenmiyor, sektörlerde firmalar güvensiz. Yüze gülüp arkadan kuyu kazanların çok olduğu bu dönemde, bireyselleşme kaçınılmaz bir hal alıyor. Zayıflığımızın temeli yalnızlaşmaktan geçiyor. Yalnızlığımız en büyük zaafımız. Mesleğim gereği görüştüğüm birçok firma yetkilisi de bu durumdan şikayetçi.
Büyük oyuncuların baskısı, küçükleri iyice çıkmaza sokuyor. Ekonomik baskı ile birlikte gittikçe azalan kültürel değerler, “kardeş esnaf” kavramını ortadan kaldırırken, huzur ortamı da yok oluyor. Her gün gazetelerde okuduğumuz intihar haberleri, iflaslar vb. olaylar toplumun ruh sağlığını da doğrudan etkiliyor.
Ekonomi sadece iş dünyasını değil, sosyal hayatı da etkisi altına alıyor. Alım gücü azaldıkça ihtiyaçlar karşılanamıyor. Zincirin bir halkası daha kopuyor. Millet olarak, her daim bir olabilmiş Türk Milleti, elbet bu günlerinden üstesinden gelecektir. Sadece ne yapmamız gerektiğini bilelim. Her kuruluş kendi varlığını korumaya çalışırken diğerini ötekileştirmemelidir. Birlikte var olduğumuzun hakikatini hatırlamalı, birbirimize sahip çıkmalıyız. Biz var olursak, üretici var, üretici var ise şirketler var. Zincirin halkalarını sağlamlaştırmak bizim elimizde. Yeniden simitçi, kahveci, gazozcu seslerini duymak dileği ile….
Hande Özgül
E-Mail: hand_et@hotmail.com