Hayat, varışı olmayan bir maraton. Kalmak istiyoruz kalamıyoruz, gitmek istiyoruz varamıyoruz.
Nedir bu bitmek bilmeyen gitmek arzusu? Yolda olmak, yola çıkmak neden hep bir rahatlama hissi yaratıyor? Kalmalara mı tahammülümüz yok, kaldığımız yerlere mi? Ya da insanlara mı öfkemiz? Sebep ne olursa olsun eğer bir yerden başka bir yere gidilecekse önce, aklen ve ruhen arınmak gerekiyor. Feyyaz Alaçam’ın da dediği gibi “ gitmek için aklınızın ve ruhunuzun iliklerine kadar boşalmış olması lazım. Aksi takdirde iç koşuşturmalarınızın yanında ayaklarınız yavaş kalacaktır”.
Demem o ki, gitmenin de bir adabı var. Zihnen kaldıktan sonra bedenen gitmenin ne anlamı var? Yollar akıp giderken sen yerinde saymışsın ne önemi var? Her gün milyonlarca insan o ya da bu sebeple yola çıkıyor. Kimi işine gidiyor, kimi okuluna, kimi annesine, kimi sevdiğine… Peki ya zihinler nereye gidiyor? Dalgın insanlar, mutsuz suratlarla karşılaşıyor, bedensel yer değişikliklerini gitmek sanıyoruz. Oysa ki gitmenin, yolda olmanın, yola çıkmanın bir felsefesi olmalı. Bir amaca hizmet etmeli. Nedenleri olmalı. Düşündürmeli. Niyeti olmalı her adımın, kalana değil gidilene odaklanmalı. Her adımda tomurcuklar açmalı gönül bahçesinde. Unutmalı yanlış giden ne varsa hayata dair. Yeniden doğmalı dünyaya. Sevmeli, sevilmeli… Koşmalı belki de okyanusların gel- gitleri gibi coşkuyla.
Yaşamak, ilkokul kitaplarında öğretilmiyor çocuklara. Teorilerde kaybolurken çocukluk, “an” da olan ne varsa kaybediliyor. Mutsuz insanlar fabrikası misali bacası tütüyor dünyanın. Üzülüyorum, kayıp giden “an”lara. Yaşamayı öğrenemeyen çocuklara, mutsuz insanlara…
Yaşamak, yerinde saymayı reddeden bir olgu. Yolculuk ise uzun. Bir yol var bir de su. İkisi de akıp gidiyor. İkisi de alıp götürüyor. İkisi de zihnin derinlikleri gibi uçsuz bucaksız… Hem birbirine paralel hem de zıt. Suda yürünmez, yolda yüzülmez. Tam da bu sebeptendir ki, iyi düşünmeli yola çıkarken. Amaç yürümek mi, yüzmek mi? Ona göre bir yol seçmeli… Pişmanlık, çıkarılmalı kelime dağarcığından. Duygusu kazınıp atılmalı yüreklerden. “İyiki” ler kalmalı geriye.
Oldurmaya çalışmamalı, zorlamamalı hayatı. Küçük Profesörler yerine, mutlu insanlar yetiştirmeli. Ağız dolusu gülebilen çocuklar değiştirecek dünyanın kaderini. Ama hepsinden önce kendinden başlamalı.Güldüğün kadar yaşadığını bilmeli. Gri bulutları kaldırmalı çehreden. Gün, güneşten almış ya adını. Gün gibi olmalı, ışıldamalı.
Net olmalı hayatta. Nereye gideceğini, varmak istediği noktayı net olarak belirlemeli. Yanlış yollarda yanlış adımlar atmamalı. Suda yürümeye kalkarak zaman kaybetmemeli. Unutmamalı ki; hayat kısa, yol uzun, zaman ise hızla akıyor…
Daima “an” da kalmanız dileği ile…
Hande Özgül
E-Mail: hand_et@hotmail.com