Meraklı bakışlar, bazı hödüklerin tacizkar süzüşlerine bile aldırmaz olmuştu. Ne yapalım, güzelim ötesi var mı diye içten içe gülüyordu. Ofise girişi günaydınnnn deyişi bile belli bir tonda olmalıydı. Zarif, neşeli ve canlı... Yine öyle yaptı. Sesini çaktırmadan ayarlayıp seslendi "günaydınnnnn..."
Yerine oturmadan önce yakındaki büfeye çift kaşarlı tostunu söyledi. Gidip çayını aldı bilgisayarını açtı. Tüm bunları yaparken aklı dün yaptığı kısa telefon konuşmasındaydı. Karşısındaki adam tescil numarası sormak için aramıştı sadece ama o kadar güzel ses tonu vardı ki Özlem'in aklı başından gitmişti. Gelen araçlardan bir tanesinin müşterisinin gümrük elemanı aramıştı. Akşam çıkmak üzereydi ve aslında telefonu açmak istememişti. İçinden küfür bile etmişti ama açtığında duyduğu ses tonu onu kendinden almıştı. Metrobüste eve dönerken hala o sesi düşünüyordu.
Bu sabah yine araması gerekiyordu. Hem antrepo beyannamesi yollaması hem de tutanak istemesi için eli mecbur diye geçirdi aklından ve hınzırca gülümsedi. Tostu geldi, çayını da karıştırdı. Güzel bir ısırık almıştı ki telefon çaldı. Onun aradığını tahmin edemedi lokmasını çiğnerken telefonu açtı. Karşısındaki ses "-Günaydın, Özlem hanımı rica edeyim" diyordu. Lokma ağzında konuşmaya çalışırken yutamadı, gak, gukk, gurk sesleri çıkartmaya başladı. Karşısındaki ses "-Alo, alo Özlem hanımla görüşecektim" diye tekrar etti. Ama o ağzındaki lokmanın verdiği rahatsızlıkla uzun süre cevap veremedi. Telefon kapandı. "-Tühh tühhhh, ne kadar aptalım" diye kendi kendine kızdı. Tostu bir kenara bıraktı. Çayla boğazını yumuşattı ve onunla konuşmadan önce yememeye karar verdi.
Nihayet 5 dakika sonra yeniden çaldı telefon. "-Alo merhaba. Az evvel aradım konuşamadık. Sanırım kahvaltı yapıyordunuz müsait değilseniz 15 dakika sonra arayabilirim" dedi. "-Merhaba, sorun değil. Ben cevap veremediğim için özür dilerim" dedi ve bekledi. Lafı uzatmasını bekliyordu. "-Dün aramıştım Hakan ben. ......gümrüklemeden. Tescil numarası aldım sizden antrepo beyannamesini fakslayacağım. Faks numaranız kaçtı?" Özlem, bu resmi sorudan hoşlanmadı, sesi hafif kırgın bir şekilde "-0212 ..........89" dedi.
"-Teşekkür ederim birazdan fakslarım, eğer ulaşmazsa beni arar mısınız?" dedi. "-Tabi hangi numaradan?" "-0533.........6" dedi. Faks geldi. Ona rağmen Özlem yinede aradı. Bu sesi duymaya doyamıyordu. "-Hakan bey merhaba ben Özlem, Faksınız geldi" dedi. Sonra düşündü bende numaramı vermeliyim diyerek. "onaylı antrepo beyannamesi gelince de siz beni arar mısınız cep numaram 0531........7" dedi. Evet numarasını vermişti. Utandı, yanakları kızardı. Çok fenayım dedi.
Nihayet tostuna dönebildi. Çayını tazeleyip, içerken dışarıda güzel bir yağmur başlamıştı. Maillerine döndü. Telefonlarına döndü ve yeniden savaş alanındaydı artık. Bazen kızarak, bazen sakin sakin, bazen oflaya, puflaya yeni bir gün başlamıştı. Antrepoya gelen araçları kontrol etti. Evraklarının tescile girmesini sağladı. Müşterilere varış ihbarlarını çekti. Eksik evraklarla uğraştı, bağırdı çağırdı, kızdı, öfkelendi... Hepsi yoluna girdiğinde de yeniden o sakin haline döndü. Bu arada çalan iş telefonlarını en güzel ses tonuyla açıyor en güzel merhabasını söylüyordu. Her açan o olabilirdi. O kimdi?.. O güzel bir sesti sadece ama Özlem ona çoktan bir sıfat yakıştırmış hayalinde bir yüz, bir kaş, bir göz, burun yerleştirmişti çoktan. Davudi, tok bir sesi vardı. Bu yüzden sert çizgileri olmalı diye düşündü.Yüz hatları bittikten sonra karakterli bir burun yerleştirdi. O tok sesine rağmen yumuşak ve nazik konuşuyordu. Gülümseyerek bakan bir çift göz yerleştirdi. Bir de tebessüm eden bir ağız. Çok gülen, çok konuşan erkeklerden hoşlanmıyordu.
Öğlen olmamıştı ki cep telefonu çaldı. "-merhaba ben Hakan. Onaylı antrepoda çıktı. Onu da birazdan fakslayacağım. Bir problem olursa ararsanız sevinirim" dedi. "-Teşekkürler" dedi. Kapatması gerekiyordu. Konuşacak başka resmi bir şey kalmamıştı. "-Orada yağmur yağıyor mu?" deyiverdi. "-evet hem de çok. Orada?" "-Burada da yağıyor ama biz ofisteyiz, siz gümrüktesiniz. Çok ıslandınız mı?" "-Evet ıslandım bir ara." "-Allah kolaylık versin." "-Teşekkür ederim." Yine konuşma bitmek üzereydi. "-Ama ben ıslansam da yağmuru seviyorum deyiverdi Hakan. Yağmurda dolaşmak ve hatta yüzmek çok güzel." "-Bende çok severim, yağmurda ıslanma kaygısı olmadan dolaşmak. Yağmurdan sonra toprak kokusu." "-Toprak kokusunu içine çekerek bir kafede soluklanmak, kahve yada salep içmek" diye ekledi Hakan. "-Öyle yerler kaldı mı İstanbul'da" dedi Özlem. Her yer trafik gürültüsü. "-Hakan evet var Haliç'te çok güzel kafeler var. Salaş ve huzur verici. Şey yolunuz düşerse uğrayın Balat'ta .....cafe. Dostlarımdır. Size indirimde yaptırırım..."
Hakan bunları söylerken o kadar güven verici konuşuyordu ki!.. İçinin sımsıcak olduğunu hissetti Özlem. "ne kadar tatlı" diye geçirdi içinden. "-Hafta sonları genelde orada olurum. Ben oradaysam size Balat hakkında bildiklerimi de aktarırım." "-çok teşekkür ederim" dedi Özlem. Şimdi ağırdan alma zamanı dedi içinden. "-Gelirsem ararım" dedi. Hakan "-Tamamdır iyi günler" dedi. Ve bitti.
Tanrım ne güzel bir konuşma oldu dedi Özlem. Arkasını koltuğuna yaslayarak, uzun uzun düşündü... Tam 30 yaşındaydı ve hala istediği gibi bir insan olmamıştı hayatında. Ben ne istiyorum, çok şey mi arıyorum karşımdaki insanlarda? Hata bende mi diye düşündüğü anların sayısı gökteki yıldızlar kadar sayılamaz durumdaydı. Yeniden o ana döndü. Mesai bitmiş eve dönüş toparlanması başlamıştı. Araçlar boşaltmış müşterilere bilgileri yollanmış, faturaları dökülmüş ve problemler şu anlık bitmişti. Ufak tefek tartışmalar yaşamıştı ama gün güzel bitmişti. Nakliyecilikte problem bitmez, bu gün biter yarın veya yarından da yakın yeni bir problem çıkardı. Ama alışmıştı. Bu gün günlerden Çarşamba dedi içinden. Hafta sonuna 3 gün vardı. Koskocaaaa 3 gün...
Devamı haftaya.
Ahmet Tekin
Tüm Lojistik Çalışanları Birliği
E- mail: sansalahmettekin@gmail.com
Tel: 0533 690 60 27