Avrupa ulaştırma politikasının temel ilkelerini şöyle sıralayabiliriz: Özelleştirme ile ulaştırma pazarların açılmasıyla beraber rekabetçi bir iç pazarın kurulması. Öncelikli ulaştırma altyapılarında yatırımın teşvik edilmesi. Ulaştırma altyapıların daha verimli bir şekilde kullanılması için altyapı fiyatları ile vergilerin gözden geçirilmesi. Gelişmiş bir yol güvenliği politikası geliştirilmesi. Ulaştırma sistemlerin güvenliğinin sağlanması. Yolcu haklarının korunması ile beraber, yüksek fiyatlardan ötürü olası olumsuz etkilerin azaltılması ve ulaştırmada çalışan işçilerin iş güvenliğinin artırılması.
Bilindiği üzere AB Ulaştırma Politikası, üye ülkeler için son derece önemli ve kapsamlı bir politika alanı olmaya devam etmektedir. AB Ulaştırma Politikası’nın temel hedefi; toplumun ekonomik, sosyal ve çevresel ihtiyaçlarına yanıt vermenin yanı sıra, bütünleşmiş ve rekabetçi bir ulaştırma sistemi kurmaktır. Söz konusu politika alanı, başta Türkiye olmak üzere, aday ülkeler için de önemini korumaktadır. Nitekim AB’nin üyelik müzakerelerinde bir fasıl doğrudan ulaştırma alanı ile ilgili olup (14’üncü Fasıl), Türkiye’nin de önümüzdeki yıllarda, AB ile ulaştırma alanındaki işbirliğini güçlendirme çalışmalarına hız vermesi beklenmektedir. Bu bağlamda AB Ulaştırma Politikası’nın tarihçesini, temel prensiplerini ve mevcut durumunu yakından incelemek gerekebilir.
AB Ulaştırma Politikası; kara, deniz, hava, demir yolları ve nehirler arası trafiği içerir. Ortak bir ulaştırma politikasının oluşmasında 4 ayrı dönemden söz edilebilir: Öncelikle 1957’den 1985’e kadar süren ilk dönem (Avrupa Ekonomik Topluluğu Antlaşması (AET) ile beraber); 1985’den 1991’e kadar devam eden ikinci dönem; 1992- 2000 yıllarını kapsayan üçüncü dönem ve 2001 yılından bugüne uzanan dördüncü dönem. 1957 yılında imzalanan Roma Antlaşması ile üye devletler arasında gümrük birliğine dayalı bir ortak pazarın tedricen oluşturulması ve dört temel özgürlüğün sağlanması hedeflenmiştir: “malların serbest dolaşımı”, “hizmetlerin serbest dolaşımı”, “sermayenin serbest dolaşımı” ile “işçilerin serbest dolaşımı”. Böylece, ortak bir pazarın kurulmasıyla beraber, ortak bir ulaştırma politikasının temelleri atılmıştır. Roma Antlaşması’nın 75’inci Maddesi ortak ulaştırma politikasının hukuki dayanağını oluşturmaktadır. Bahsedilen duruma rağmen, aslında AB’nin Ulaştırma Politikası, 1985 yılına kadar büyük bir gelişme göstermemiştir. 1961 yılında imzalanan Schaus Mutabakatı ile Topluluk çapında ulaştırma politikası konusunda bir eylem planı geliştirilmiştir. Bu eylem planı, Üye Devletler için bir kılavuz niteliği taşımaktadır.
O dönemde AB Ulaştırma Politikası, üye ülkelerin yetkisinde kalmaya devam etmiş ve Ulaştırma Bakanları Konseyi, bakanlar arası bir fikir alışverişi platformu olarak görev yapmıştır. Ulaştırma Bakanları Konseyi aynı zamanda Avrupa Ulaştırma Bakanları Konseyi (ECMT) tarafından desteklenmiştir. Ortak bir ulaştırma politikasının oluşmasındaki asıl dönüm noktası, 1985 yılında yayımlanan İç Pazarın Tamamlanmasına ilişkin Beyaz Kitap ile gerçekleşmiştir . Söz konusu Beyaz Kitap’ta, ulaştırma hizmetleri konusunda tespit edilen kısıtlamaların serbest ticaret için önemli bir engel olmaya devam ettiği ortaya koyulmuştur. 1975 yılında komisyon tarafından yayımlanan bir raporda da aynı görüş dile getirilmiştir. Aynı şekilde Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) tarafından kısıtlamaların, Roma Antlaşması’na aykırı olduğu hükmüne varılmıştır. 1980’li yıllarda, yürürlüğe giren ilgili AB Yönergeleri ile bu kısıtlamaların kaldırılmasına yönelik, yoğun bir çalışma sürecine girilmiştir. AB çapında ekonomik faaliyetler ile pazara erişim konusunda önemli yönergelerle dışında, altyapı yatırımları ile sosyal ve teknik standartlardaki yapısal uyumlaştırma çalışmalarını hızlandıracak ilgili düzenlenmeler hazırlanmıştır.
1985 ile 1991 yılları arasında, Avrupa Komisyonu’nun, ulaştırma odaklı yaklaşık 12 yönerge sunduğu görülmektedir: Bunlar; Topluluğun demiryollarını geliştirmeye yönelik CD440/91, karayolları ulaştırması ile sosyal mevzuatın yapısal uyumlaştırmasına yönelik CR 3820/85 ve 1987, 1990 ve 1992 yıllarında hava ulaştırmasının serbestleştirilmesi ile ilgili üç yönergedir. 1992 yılından itibaren – Maastricht Antlaşması’nın imzalanması ve yürürlüğe girmesi ile üye devletler içinde deniz taşımacılığı konusunda hizmetler sunuldu ve aynı dönemde yürürlüğe giren mevzuat ile AB’de fiilen üye ülkelerin pazarları, kara ve deniz taşımacılığına, hava ve nehir yollarına ise kısmen açılmıştır.
Ortak Mevzuata Doğru
Üye Devletler arasındaki ortak mevzuatın geliştirilmesi ihtiyacı gün geçtikçe artmıştır. 1985 yılında ABAD, C-13/83 kararında, ulaştırma hizmetlerinde görülen kısıtlamaların elverişsiz olduğuna hükmetmiştir. Demiryolları taşımacılığında da piyasaların serbestleştirilmesine ilişkin kararların yanı sıra, kayıtsız bir şekilde lojistik desteğe önem verilmiştir. Ulaştırma politikası konusunda bir diğer dönüm noktasını ise 1992 yılında yayımlanan Ortak Ulaştırma Politikası’nın Gelecekteki Gelişimi başlıklı Beyaz Kitap oluşturmaktadır. Söz konusu Beyaz Kitap’ta ilk defa, “sürdürebilirlik” ile “sosyal uyum” kavramlarına yer verilmiş ve bu kavramların AB’nin pek çok politika alanında olduğu gibi AB Ulaştırma Politikası’ndaki etkileri, aynı yıl Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde ilk kez gerçekleştirilen Dünya Zirvesi’de (Earth Summit) sürdürebilirlik prensibinin gündeme getirilmesi ile gerçekleşmiştir. Bu noktada ülkelerin bölgeler arasında devam eden eşitsizliklerin azaltılmasına yönelik politikalar geliştirmeleri ihtiyacı hissedilmiştir. Bu prensibe paralel olarak, ulaştırmadan kaynaklanan karbon dioksit salınımlarının azaltılmasının gündeme alınması önemli bir adım olarak nitelendirilebilir.
Aynı şekilde, aynı yıl imzalanan Maastricht Antlaşması’nın (veya AB Antlaşması) içerisinde Trans-Avrupa Ağları’nın (Trans-European Network, TEN-T) geliştirilmesi, ortak bir ulaştırma politikasının geliştirilmesi açısından da son derece önemli bir gelişmeye işarettir. Bu alan, Maastricht Antlaşması’nın 154’üncü Maddesi’nde ele alınmıştır . Trans-Avrupa Ağları’yla ilgili temel politikalar AB Ulaştırma Politikası’nın önemli konularından birisini oluşturmaktadır. Bu politika ile ilgili temel mevzuat 1996 yılında kabul edilmiştir. 23 Temmuz 1996’da kabul edilen 1692/96/EC Sayılı Kararla Trans-Avrupa Ağları’nın temel bileşenleri belirlenmiştir. Bu alandaki temel ilkeler, tüm AB’de kullanımda olan uzun mesafeli yol trafiğini sağlayan ve AB üye ülkelerini coğrafi ve ekonomik açıdan birbirine yaklaştıran karayolları, demiryolları, iç suyolları, havaalanları, deniz limanları ile trafik idaresi sistemlerine ilişkindir.
Deniz Servantie
İKV Uzman Yardımcısı
E-Mail: dservantie@ikv.org.tr