AB’nin Ulaştırma Politikası kapsamında havanın, son derece kritik öneme sahip bir konu olduğu aşikâr. Hâlihazırda Avrupa havacılık sektörü, toplam 400’ün üzerinde havalimanını, 60’tan fazla hava trafik hizmet sağlayıcısını ve 150’in üzerinde hava yolu şirketini bünyesinde barındıran dev bir sektörü oluşturuyor.
Avrupa ekonomisine yılda 110 milyar avro katkı sağladığı tahmin edilen Avrupa havacılık sektörü, 2 milyondan fazla kişiye istihdam olanağı sağlıyor. Yıllık yolcu kapasitesi ise yaklaşık 800 milyon yolcudan oluşuyor. Pazarın büyüklüğüne rağmen 2008 yılında Avrupa’yı etkilemeye başlayan krizden en fazla etkilenen sektörlerin başında da havacılık sektörü geliyor. Hava yolu işletmelerinin 2008 yılındaki toplam zararı 16,8 milyar dolar. 2009 yılında ise, uğradığı 11 milyar dolar zararla sektör, verimliliğini ve dayanırlığını göstermiştir. Buna rağmen havayolu taşımacılığı diğer ulaştırma araçları ile karşılaştırıldığında, en hızlı gelişen sektörlerin başında geliyor. İşte böylesine büyük bir sektöre sahip olan AB, hava trafiğinin kontrolünde de yeni yetkinlikler elde etti. Bu çerçevede, 2009 yılında üye ülkelerin elinde bulunan bir takım yetkiler ve sorumluluklar AB kurumlarına sevk edildi.
Aralık başında ise AB, havacılık sektöründe rekabeti artırmak amacıyla belirlediği yeni havacılık stratejisini açıkladı. Söz konusu Havacılık Stratejisinin bu alanda AB için bir kilometre taşı oluşturduğu söylenebilir. Havacılık Stratejisi, Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’in açıkladığı Yatırım Planının çerçevesinde yürütülmektedir. Havacılık Stratejisi, Yatırım Planının üç temel amacına katkı sağlamayı hedeflemektedir:
- AB’nin ekonomisine ve istihdamına katkı sağlanması;
- Sanayi zemininin pekiştirilmesi;
- Küresel liderlik pozisyonunun güçlendirilmesi.
Ayrıca yeni Havacılık Stratejisi; bir Komisyon iletişimini, Havacılık Güvenlik Yönergesinin değiştirilmesine dair bir öneriyi ve AB çapında üçüncü ülkelerle kapsamlı hava taşımacılık anlaşmalarının imzalanmasını içeren bir öneri paketi ile önümüzdeki yıllarda görülecek faaliyetlere ilişkin bir eylem planını içeriyor.
Önerilen söz konusu girişimler, AB havacılık sektörünün gelişimine yardımcı olarak tüm aktörlerin sektöre katılımını da dâhil ediyor. Belirtilene göre, girişimler kapsamında aktörlerin yeni iş olanaklarından faydalanmaları amaçlanmaktadır. Havacılık Stratejisi ayrıca AB havacılık sektörünün rekabet edebilirliğini artırmak adına ilk defa kapsamlı bir yol haritası çizmiş bulunuyor. Buna ek olarak söz konusu stratejinin daha önce tasarlanan stratejilerle karşılaştırıldığında daha bütüncül bir yaklaşım benimsediği görülüyor.
Bu noktada, Tek Avrupa Hava Sahasının geliştirilmesine özellikle önem atfediliyor. AB’de kara yolu taşımacılığında sınırların ortadan kaldırılmasına rağmen hava yolu taşımacılığında, hâlihazırda üye ülkeler arasında yer alan sınırlar varlığını korumaktadır. Bu bağlamda Komisyon, 2001 yılından itibaren bir dizi önlem paketi oluşturmuştu. Bu önlemlerle beraber Komisyon, üye ülkeler arasında varlığını sürdürmekte olan sınırların yok edilmesinin yanı sıra, Topluluk hava sahasının parçalı yapısının değiştirilmesini ve sonlandırılmasını öngörmüştü. Böylece, tüm üye ülkeleri kapsayacak tek bir hava sahasının yaratılması düşünüldü. 2004 yılının Mart ayında Komisyon, 551 Sayılı Yönergeyi yayımlayıp Avrupa hava sahasının mevcut düzenlemesi ve yönetiminin değiştirilmesi konusunu gündeme getirmişti. Bunlarla beraber, bir uçuş bilgilendirme merkezinin kurulması teklif edildi. Hava sahasının uluslararası mevzuatını incelediğimizde, Chicago Sözleşmesi’nin 12’nci maddesinin bu alanda net ifadeler sunmakta olduğunu görüyoruz.
Söz konusu maddeye göre, uçuş bilgi bölge (Flight Information Regions – FIRs) konsepti esasında, hava sahasının homojen bölgelerine değinmektedir ve şimdiye kadar hava sınırları, kara ve deniz sınırlarını referans alarak belirlenmiştir. Buna karşın, Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü’nün (ICAO, International Civil Aviation Organisation) konuya yaklaşımı incelendiğinde, hava sahasının sınırlarının belirlenmesinde daha etkin hizmet vermenin esas alınmasının gerekliliğinin ifade edildiği görülmektedir.
2010 yılında ise Avrupa Hava Trafik Akış Yönetimi (Air Traffic Flow Management – ATFM) konusuyla ilgili olarak, 255 Sayılı Yönerge yürürlüğe girdi. Yönerge ile beraber, Avrupa hava trafik yönetimi ağının mevcut kapasitesinin artırılması ve optimize edilmesi, tek bir Avrupa sahası içinde belli kurallar ve prosedürlerin uygulanması ve bunlara ek olarak, hava trafiği akış yönetiminde süreçlerinin kolaylaştırılması öngörüldü. Yönerge ile genel hava trafiği kapsamında faaliyet göstermeyi amaçlayan tüm uçuşlar için hava trafiği yönetiminde yeni düzenlemeler yapıldı. Buna ilaveten yönerge, ICAO tarafından belirlenen uluslararası havacılık kurallarına uygun bir şekilde düzenlendi. Tek Avrupa Hava Sahası’nın temelleri arasında en gelişmiş teknolojilerin Avrupa çapında havacılık sektörüne uyarlanması hedeflendi. Bu çerçevede, SESAR (Single European Sky Air Traffic Management Researches – Tek Avrupa Sahası Hava Trafik Yönetimi Araştırmaları) kuruldu. SESAR için Komisyon, 2020 yılına kadar 430 milyon avro tutarında bir bütçe ayırdı. Yukarıda belirtilen kapsamlı strateji çerçevesinde, Komisyonun öncelikleri aşağıdaki gibidir:
- Uluslararası havacılık alanında AB’nin başlıca bir aktör olarak yer almasının sağlanması. Bu bağlamda AB havacılık sektörünün yeni büyüme pazarlarına giriş yapması öngörülüyor. Bu çerçevede, AB’nin üçüncü ülkelerle imzalayacağı anlaşmalar özellikle önem arz etmektedir.
- Hava ve karada büyümeyi engelleyen unsurların ele alınması. AB havacılık sektörünün büyümesini engelleyen başlıca engeller; kapasite, verimlilik ve bağlanabilirliktir. Bu bağlamda, AB hava sahasının halen ayrı bölgelere ayrılmış bulunmasından ötürü ortaya çıkan kaybın yaklaşık 5 milyar avro tutarında olduğu belirtiliyor. Buna ek olarak, mevcut sistemin havaya 50 milyon ton karbondioksit salınmasına neden olduğunu da ayrıca belirtmekte fayda var. Kapasite engellerinin ise AB havaalanlarına toplamda 818 bin iş olanağına mal olacağı ifade ediliyor.
- Yüksek AB standartlarının korunması. Stratejide, AB güvenlik kurallarına ilişkin yüksek standartların korunması talep ediliyor. Bu alanda, AB’de dünyanın diğer bölgelerine göre kaza oranının oldukça düşük olduğu göz önünde bulundurulduğu zaman, AB’nin stratejisinin başarılı olma şansının yükseldiği söylenebilir.
- İnovasyon, dijital teknolojiler ve yatırımlarda ilerlemenin kaydedilmesi. Stratejide, bu alanda özellikle İHA’lara (insansız hava araçları) ilişkin yeni bir hukuki çerçevenin getirilmesi öngörülüyor. Komisyonun, Avrupa Havacılık Güvenliği Ajansı (EASA) ile birlikte hareket ettiğini de ayrıca belirtmekte fayda var.
Strateji kapsamında ayrıca, üçüncü ülkelerle imzalanacak havacılık anlaşmaları çerçevesinde Türkiye’den de söz ediliyor. Söz konusu alanda AB, Türkiye’nin sahip olduğu potansiyeli anlamış gibi görünüyor. AB’ye gelen ve giden yolcu trafiğine bakıldığı zaman Türkiye, ABD’den sonra ikinci en önemli pazarı oluşturuyor. Bu kapsamda yaklaşık 40 milyon yolcu AB ile Türkiye arasında seyahat etmiştir. Ayrıca AB ile Türkiye arasında 2010 yılında imzalanan Yatay Anlaşmanın da bu alandaki önemini vurgulamak gerekir. Bu anlaşma ile Türkiye’nin AB havacılık sistemine olan entegrasyonunun önündeki engellerin kaldırılmasının yanı sıra ülkenin Tek Avrupa Hava Sahasına katılımı ve EASA ile işbirliğinin güçlendirilmesi öngörülmüştü. Sonuçta stratejinin havacılık alanında bir hukuki çerçeve çizdiği görülüyor. Son zamanlarda çok ciddi yol kat edildiği doğru olsa da; üye ülkelerin AB kurumlarıyla beraber çalışmalarda bulunmasının, daha fazla gelişmenin olması açısından önem arz ettiği ifade edilebilir.
Deniz Servantie
İKV Uzman Yardımcısı
E-Mail: dservantie@ikv.org.tr