“Güven” konulu bir sempozyumda katılımcılara “Güven” ile ilgili bir anket yapılıyor. Anket sonucunda katılımcıların güvene bakış açılarının beklenilenden çok daha düşük seviyelerde olduğu ortaya çıkıyor. Anket sonuçları katılımcılara açıklanıyor. Dikkat buyurun burası önemli; Katılımcılar “Anket sonuçlarına güvenmediklerini” ifade ediyorlar. Bir yandan güven konusu böylesine “Güvensiz” bir hal almışken, bir yandan da çalışma hayatında insan odaklı olmanın formüllerini arıyoruz. Her şeyin başında “Güven” hususunun geldiğini biliyoruz.
O halde neden birbirimize güven verme konusunda zorlanıyoruz. Yaşam şartlarının getirisi mi? Her şeyin kanun ve yönetmeliklere uygun olmasını istediğimizden mi? Toplum olarak maddiyata önem derecemizin artmasından mı? Yoksa eğitim seviyemiz, dolayısıyla çocuklarımızı yetiştirme biçimlerimiz mi? Öyle ya, bizler demiyor muyuz “Çocuğum lütfen tanımadığın kimseye selam verme”, “Bu devirde babana dahi güvenmeyeceksin!”, Dolayısıyla, bir kişi çocukluk döneminde güven içinde büyürken, büyüdükçe karşılaştığı durumlarla bu cümleler ile tanışmaya başlamaktadır.
Bu nedenle güvensizlik doğuştan var olan bir özellik değil, toplumsallaşma süreci içinde öğrenilen bir husustur. Çocukluk döneminden itibaren bu aşamalardan geçen bir şahıs, çalışma hayatına gelince elbette daha temkinli bir davranış sergilemektedir. Ancak güven öyle bir olgudur ki, güven olmadan; Çalışma hayatının önemli yapı taşlarından olan “Aidiyet” oluşmaz... Çalışan kendini çalıştığı kurum/şirkete karşı aidiyet hissetmez, sonucunda neler olduğunu detaylı olarak bkz. “Aidiyet Duygusunu Hangi Bakış Açısı ile Yükseltebiliriz?” konulu yazıma...
Kişiler arası sevgi ve saygı olmaz, her şeyin yazılı olarak yapılması gerekir ki bu da bürokrasiyi getirir, zaman alır, insanları fazlası ile yorar... Çalışma ortamında arkadaşlık ve dostluklar oluşmaz, bu da işyerinde samimiyeti, dayanışmayı yok eder... Karar verme seviyesinde yöneticiler, süreçleri ve sonuçları tekrar tekrar kontrol etme gereğini duyarlar...
İnsanları sevmekten yoksun bırakır, bu da insanları merhametten, hoşgörüden, samimiyetten uzaklaştırır... İnsanların kişisel gelişimlerini engeller, inovasyona kapılarını kapatır... Çalışanlar, her an bir hata yapacağı tereddüdü ile rahat bir çalışma ortamında olmadığını hisseder... Kendisine her an bir hesap sorulacağı endişesi ile çalışan üretkenliğini kaybeder, verimsiz çalışır v.s. Türkiye’de üretim yapacak bir fabrikada yabancılar sistemler üzerinde çalışmaktayken, Türk beyaz yakalılardan bir ekip, üretim sistemi üzerinde bir yerde modifiye talep etmektedir. Söz konusu modifiye konusu ise; çalışan elini bant üzerindeki kilit mekanizmaya müdahale ederse, buna bir güvenlik bariyerinin eklenmesi… Yabancılar ise, “Çalışan bu kilide neden müdahale etsin ki, onun bununla bir işi yok ki…” demişler, uzun bir müzakere sonucunda, yabancılar bu talebi reddetmişler…
Güven öyle bir bıçak sırtı bir konudur ki, Goethe’nin dediği gibi “Her zaman güvensizlik göstermek, her zaman güvenmek kadar büyük bir yanlışlıktır.” Konumu, herkesin çok iyi bildiği Atatürk’ün “Güven”le ilgili bir sözü ile bitiriyorum. “TÜRK ÖĞÜN ÇALIŞ GÜVEN”…
İlhan Kılınç
Lojistik Alanda Yönetici
E-Mail: kilincilhan@yahoo.com
www.linkedin.com