Bilgisayarın hayatımıza girdiği 1990’lı yıllarda insanlar bilgisayarı tanımaya çalıştılar. İnsanlar zannettiler ki; bilgisayara hangi soruyu yöneltirsek onun cevabını alırız. Tabiri caiz ise bilgisayarları bir varlık, bir insan gibi gördük. Ancak bilgisayarların 0 ve 1 mantığı ile çalıştığını bilgisayarın klavyesine dokunmayla anladık.
Yıllar geçtikçe bilgisayarlar artık hayatımızın vazgeçilmez bir unsuru haline geldi. Bahsettiğim bu hususlar artık insanlara sirayet eder oldu. Karşımızdaki kişiye bir soru soruyor, sadece cevabını alır olduk. Gelip geçerken selam vermelerimiz, insan ilişkilerindeki tutum ve davranışlarımız aynı bilgisayar mantığı haline geldi. 0 ve 1… Hatta bazı iletişimlere girmez olduk. “IF”li kod yazar gibi, iletişimimizde kendimize “Eğer” koşulunu sık sorar olduk. Eğer benim çıkarımdaysa, o zaman.. deyip iletişimimize yön vermeye başladık.
Bilgisayar öyle bir hayatımızı girmişti ki, insanların bir makine olmadığını, bir makine olarak bilgisayarda olduğu gibi sert ve kesin kuralların insan ilişkilerinde işlemediğini gözden kaçırdık. Daha sonra gördük ki, basit bir düğmeye basmakla onlara istediğimiz şeyi yaptıramayacağımız, herkesin ayrı ayrı; harekete geçebilecek tutkuları, kırılabilecek gururları, bozulabilecek sinirleri, gerçekleşmesini bekledikleri ümitleri ve hassas oldukları değerlerini anladık.
İnsanları birbirinden farklı kılan ve kendisini anlaşılması güç yapan hususun da burada yattığını artık görmeliydik. İnsanlarla geçinmek isteyen, onları yetiştirmek veya yöneltmek isteyenlerin onları anlamadan geçtiğini öğrenmek durumundaydık. Bunun ise tek bir kuralın olduğunu söylemek güçtür. Fakat bütün kültürlerin ve ahlak felsefesinin esasını teşkil eden ve altın kural olarak adlandırılmış olan “Kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyi başkalarına yapmamalıyız” kuralı işimizi oldukça kolaylaştıracaktır.
Ancak insanları hareket ettikleri şekilde hareket etmeye sevk eden bazı güçler de mevcuttur. Ne kadar önemsiz olursa olsun, her şahsın değişmeyen temel ihtiyaçları bulunmaktadır. O da “Takdir edilmek”tir. Başka bir deyişle adam yerine konulmaktır. Diğeri insanlara fırsat tanımak, bir diğeri ise aidiyet duygusunu beslemektir.
Bütün bu temel ihtiyaçların herkes tarafından bilinmesine rağmen, maalesef aynı derecede önemsenmez. Bazı insanlara göre takdir edilmek önemliyken, bazı insanlar için aidiyet duygusu daha önemlidir. Bu da insanlarla geçinmenin önemli bir unsurunu oluşturmaktadır.
İnsanlar, yetiştirilme tarzı, kabiliyet, ilgi, tecrübe, yaş, inançlar ve hisler gibi hususlarda birbirinden ayrılırlar. Bir yönetici olarak, bu farkları bilmek suretiyle insan ilişkilerinde gerekli ayarlamaları yapabilir ve yönlendirebiliriz. Herkese sağlık, huzur ve esenlik dolu bir yıl temennisiyle, çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim.
İlhan Kılınç
Lojistik Alanda Yönetici
E-Mail: kilincilhan@yahoo.com
www.linkedin.com